Yer altında geçen 63 yıl...
"Gönlünde Allahü teâlânın aşkını taşıyanlar, dünya ile tamamen alâkalarını kesmişlerdir. Halk içinde Hak ile olurlar. Dünya ile ilgileri görünüştedir. Bir an Allahü teâlâyı unutmazlar."
Yesevî hazretleri talebelerini toplayıp, "ey gönül dostları, Allahü teâlânın en sevgili kulu olan Peygamber efendimiz 63 yaşında bu dünyadan ayrıldı. Ben de şimdi 63 yaşındayım. Artık şu gördüğünüz çilehâneye çekilecek, ömrümün kalan günlerini yer altında bu hücrede tamamlayacağım..." buyurunca, talebeler gözleri yaşlı olarak dediler ki:
- Ey sultanımız, bizden ayrılınca bizim hâlimiz nice olur? Sizsiz biz ne yaparız?
Bu sözler üzerine Yesevî hazretleri buyurdu ki:
- Sizi Allahü teâlâya emânet ediyorum. Cenâb-ı Hakka sığınan dünya ve âhırette rahat eder.
Sonra merdivenle yer altındaki çilehâneye indi.
Onlar için sıkıntı ni'mettir!
Ahmed Yesevî hazretleri mezar misâli olan o yerde, vefât edinceye kadar, devamlı ibâdet, tâ'at ve Allahü teâlâyı düşünmekle meşgûl oldu. Kendisini vefât etmiş, kabre konmuş şekilde hissederek, bambaşka bir huşû', bağlılık ve teslimiyetle ibâdetlerini yaptı. Burada evliyâlık yolundaki dereceleri kat kat arttı. 63 yaşından sonra ömrünün diğer yarısını orada ibâdetle geçirdi. 1194 senesinde, 125 yaşında iken yer altındaki çilehânesinde vefât etti.
Ahmed Yesevî hazretlerinin önde gelen talebelerinden Seyyid Mansûr Atâ, çile kuyusuna ilk defa indiği zaman gördüğü manzaradan ciğeri parçalandı. "Hocam bu dar yerde sıkıntılı bir hâldedir" diye düşünerek gözyaşlarına boğulduğu sırada, gözündeki perdeler kalktı.
Kalb gözüyle, o daracık zannettiği yeri bir ucu doğuda, diğer ucu ise batıda gördü. Bu hâl karşısında kalbinden geçirdiklerinin yersiz olduğunu anlayıp, kendi kendine;
"- Allahü teâlâ, evliyâsına sıkıntı çektirmez. Diğer insanların onlarda sıkıntı görmeleri, çok acı çekiyor zannetmeleri, hakîkatte onlar için bir ni'mettir. Bu saâdet sahipleri, görünüşte çok acı zannedilen o sıkıntılardan öyle zevk ve tad alırlar ki, iyiliklerinde o tadı duymazlar.
Allahü teâlâ, bu sevgili kulu için, daracık bir hücreyi çok geniş yapar. Ma'nevî bakımdan lezzetler, tadlar ihsân eder. Zâhir olarak, görünürde çektiği sıkıntılar, o lezzetler yanında hiç kalır. Onun rûhu, zevk ve neş'eden uçmaktadır. Vücûdunu bin parçaya bölseler ne gam..." diye söylendi.
Yesevî hazretlerinin kıymetli sözlerinden ba'zıları:
"Ey dostlar!... Akıllı ve uyanık kimse, Allahı unutup dünyaya gönül bağlamaz. Şeytan, insanı kandırıp dünyaya meylettirirse, onu emri altına almış demektir. Bundan sonra felâketlerden felâketlere sürüklenir de hiç haberi olmaz."
"Himmet, yardım kuşağını sıkı sıkıya beline sarmayan, bir Allah dostuna sığınmayan insanın, dünyaya meyl ve muhabbetten kurtulması çok zordur. Allah yolunda gözyaşları dökerek ağlamadıkça, Allahü teâlâya âit ince sırlara kavuşamaz ve bu yolda ilerlemesi mümkün değildir."
"Ey dostlar! Bir kimse, Allahü teâlânın aşkı ile yanıp yakılarak, bu denizde çok usta bir dalgıç olmadıkça, bundan çok daha derin denizlere giremez. Ona girmek için çok usta ve dikkatli bir dalgıç olmak gerekir."
Gelmeni bekliyorum!
Ahmed Yesevî hazretlerinin vefâtından yaklaşık 200 yıl geçtikten sonra, bir gün büyük Türk Hâkânı Emîr Tîmûr Buhârâ'ya gitmek üzere yola çıktı ve Türkistan'a uğradı. O gece rü'yâsında Ahmed Yesevî hazretlerini gördü. Kendisine buyurdu ki:
"Ey yiğit! Buhârâ'ya çabuk git! İnşâallah orada sana fetih nasîb olacak! Zâten oranın insanları senin gelmeni bekliyorlar."
Tîmur Han uyanınca, bu müjdeye çok sevinip, Allahü teâlâya şükretti. Ahmed Yesevî hazretlerinin kabri üzerine mükemmel bir türbe yaptırdı. Türbe, bugün hâlâ bütün haşmetiyle durmaktadır.
Ewet arkadaşlarım kendi öz tarihimizi şimdilerde garip olaylar bölümünde yayınlayarak dikkat çekmeye çalışıyoruz....Umarım onların anlaşılması için yeterli bir çaba sarfetmiş oluruz.....
Paylaşım adına alıntıdır...
|